Polonya'da Çin şoku

Ekonomist David H. Autor ve meslektaşları 2013 yılında "Çin şoku" kavramını ortaya attılar. Çin'in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü'ne girmesinin Amerika'da iki milyon işe mal olduğunu ve Çin rekabetine en açık sektörlerde ücretlerin durgunlaşmasına yol açtığını gösterdiler.
Sanayisizleşme süreci birçok işçi için sancılı oldu, ancak uzun vadede üretim kaynakları teknolojik olarak daha gelişmiş endüstrilere kayarak katma değeri ve ülkenin genel refahını artırdı. Şokun kendisi de siyasi sonuçlar doğurdu: gelir eşitsizliği arttı ve tartışmalı Donald Trump iktidara geldi.
Görünüşe göre durum birkaç yıldır kendini tekrarlıyor ve gazetecilikte "Çin şoku 2.0" terimi bile yaygınlaştı. Tek fark, bu sefer öncelikle Polonya da dahil olmak üzere Avrupa sanayi piyasalarını etkilemesi.
Motorlu taşıtlar ve makine ve ekipman pazarını ele alalım; bu malların Çin Seddi ötesinden ithalatı son yıllarda en hızlı büyümeyi kaydetti. 2015 ve 2014 yılları arasında Polonya'da %57,1, Çek Cumhuriyeti'nde %44,5, Almanya'da %34,3 ve Macaristan'da %22 oranında artış gösterdi. Dolayısıyla Polonya'da bu şok nispeten büyük oldu ve bu durum, Polonya ekonomisinde bu sektörlerdeki rekabetin daha zayıf olmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu durum, örneğin, bu sektörlerin GSYİH'deki payının daha düşük olmasından da anlaşılabilir.
Bu büyümenin büyük kısmı, pandemi krizinin tam merkezinde, 2019-2021 yılları arasında gerçekleşti. Bu süre zarfında, Polonya pazarına %75,2 gibi şaşırtıcı bir oranda daha fazla Çin otomobili ve makinesi girdi. Almanya'da bu rakam %42,1, Çek Cumhuriyeti'nde ise %20,7 idi. Çin'den ithalat son yıllarda 2021'e kıyasla azalmış olsa da, bunların tekrar hızla artmaya başlaması olasılığı yüksek; tüm bunlar, özellikle Çin ihracatını sert bir şekilde etkileyen ABD tarifelerinden kaynaklanıyor ( örneğin, ECB ekonomistlerinin de belirttiği gibi ).
Asıl soru şu: Avrupa ve Polonya bu şoktan ne kadar korkmalı?
Zayıf ekonomik büyümenin ve kötüleşen endüstriyel durumun sonuçları bazı Avrupa ülkeleri için şimdiden ağır. Ancak Polonya bu konuda daha az hassas görünüyor. Çin rekabeti, Almanya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'ın sanayi ve ekonomilerinin önemli bir bölümünü oluşturan otomotiv ve makine sektörlerini etkiliyor. Bu sektörler milli gelirin önemli bir kısmını oluşturuyor. ABD ve AB arasındaki temel fark da bu: ABD'de Çin şoku, esas olarak Amerikan sanayisinin omurgasını oluşturmayan düşük katma değerli sektörleri (mobilya, tekstil ve giyim) etkiledi. AB'de ise sanayinin tam kalbine isabet ediyor.
İşte bu nedenle Almanya'da sanayi üretimi 2021'e kıyasla %5,5, Macaristan'da ise %6,2 düştü. Çek Cumhuriyeti'nde ise sadece %2,6 oranında artış yaşandı; bu, 3,5 yıllık bir dönemde neredeyse fark edilemeyecek bir değişim. Ancak Polonya bu eğilimlere karşı çıkıyor. İmalat sanayi üretimi %12,2 arttı. Bunun nedeni, ekonomistlerin neredeyse ritüel bir düzenlilikle hatırlattığı gibi, daha çeşitlendirilmiş bir üretim, ihracat ve istihdam yapısına sahip olmamız. Bu nedenle, genellikle sektörel şoklara daha az maruz kalıyoruz.
Ancak bu bulmacanın siyasi boyutu hayati önem taşıyor. Çin şoku Avrupa ekonomisinin kritik sektörlerini etkilediği için, mesele giderek siyasi bir boyut kazanıyor. Avrupa Komisyonu, Çin ihracatına gümrük vergileri getirdi (örneğin, Çin elektrikli araçlarına gümrük vergilerini %35,3'e çıkardı) ve politikacılar, sanayi politikasının ve yerli sanayilerin sübvansiyonlar yoluyla korunmasının zamanının geldiğine giderek daha fazla ikna oluyor.
Elbette asıl soru, bunun Çin'in iç pazardaki rakiplerini geride bırakmaya yetip yetmeyeceği. Belki de yetecektir. Belirleyici faktör fiyat olacak: Gümrük vergileri Çin mallarının fiyatlarını ne kadar artıracak ve aynı zamanda sübvansiyonlar verimliliği artırıp AB'de üretilen malların fiyatlarını düşürecek mi?
Ancak tüm bunlara rağmen, Çin'in de Avrupa mallarını istemeyeceğini kabul etmek zorundayız. Son yıllarda ihracat artışına dayanan Alman ekonomisi kolay kolay uyum sağlayamayacak. Biz de Çin'e ihracat yapıyoruz ve ekonomik büyüme ve satış modelimiz Çin pazarına o kadar bağımlı olmasa bile aynı ikilemlerle karşı karşıyayız.
najnowsze