Mümtaz’er Türköne yazdı: Kırık bir aşk hikâyesi

Şu tek taraflı, karasevda denen türden bir aşk. Böyle olduğu “Üç parti birlikte yürüyoruz” sözüne verilen kesin ve net cevaptan belli: “Biz herhangi bir partiyle değil, devletle bu yolu yürümek istiyoruz.”
Öyle anlaşılıyor ki AK Parti’nin kafasındaki, Fransızların “ménage à trois” dediği üçlü aşk hayaliydi. Erkek-dişi ayırımını Çözüm Süreci’nin sürükleyenlere göre siz yapın. Benim gözümde, hikâyenin tam ortasına bomba gibi giriş yapan yağız bir delikanlı canlanıyor.
Tülay Hatimoğulları’nın DEM adına Erdoğan’a verdiği cevap, son yılların en etkileyici karizma çizme hamlelerinden biri olarak hatırlanacak. Belli ki Erdoğan “nasıl olsa havada kaparlar” hesabıyla “DEM’le ittifak” bombasını patlattı. Gördüğü karşılığın gönül kırıcı olduğu, ittifak vurgusunun resmî konuşma metinlerinden çıkartılmasından ve geri adım atılmasından belli. Üstelik DEM’in AK Parti’yi reddederken “muhalefet partileri” sözüyle CHP’ye göz kırpması, pembe hayalleri tuzla buz etti.
DEM’in AK Parti’yi reddederken bulduğu, “partiyle değil devletle” yürüme gerekçesi Saray iktidarına karşı devlet üzerinden bir meydan okuma ki, bu durum CHP’nin halkı meydanlara dökerek iktidarı sarsması kadar etkileyici bir darbe. “Senin dışında, senin üstünde, seni de zorlayan bir irade var” demiş oluyor DEM, AK Parti’ye karşı.
Doğru mu?
DEM, tam olarak siyasî yelpazenin merkezinde ülkenin siyasî geleceğini ve parti rekabetindeki dengeleri belirleyen ana aktör haline geldi. Sadece Kürtlerin değil, barış ve umut isteyen herkesin dikkatini çekti ve yıllardır söylenegelen Türkiye Partisi rolüne fiilen soyundu. Gösterdikleri sabır ve kullandıkları yapıcı dille bu rolün hakkını şu ana kadar vermiş oldular.
Silahların bırakılmasının, PKK’nın kendini feshinin tereyağından kıl çeker gibi başarılmasında DEM’in çok büyük payı var. Geldiğimiz aşamada Kürt siyaseti artık “örgüt” yerine “parti” tarafından sevk ve idare edilecek. Öcalan’ın fiilen oturduğu liderlik koltuğu, örgütün bakiyeleri ile DEM’in sivil siyaseti arasındaki çatışmaları çözmeyi kolaylaştıracak. Öcalan DEM için kimi zaman bir koçbaşı, kimi zaman da emin bir sığınak olacak.
DEM, terörün sona ermesiyle üstlendiği rol ve istikamet ile sadece kendisini değil, diğer partileri de değiştirip-dönüştürecek. Meselâ, Türk siyasetinin değişmeyen laik kimlik ekseni güç kazanacak. Kadınlara yönelik eşitlik ve şiddet sorunları daha görünür hale gelecek. Tek başına DEM’in yelpazedeki mevcudiyeti sol-sosyal demokrat politikalara itibar kazandıracak, CHP daha üst düzey bir meydan okuma ve rekabetle karşılaşacak. Kürt siyasetinin önünün açılması ile yelpazenin marjında yer alan sosyalist partilerin artık Türkiye partisi olan DEM içinde erimesi kaçınılmaz. DEM liberal sola yaklaşır mı? Pek sanmam, ancak kendi içinde farklı siyasetlerin koalisyonuna dönüşebilir.
Kürt siyasetinin çoğullaşması da kaçınılmaz. HÜDA-PAR’ın gelişeceği alanı DEM değil AK Parti kapatıyor. KDP çizgisinde, daha muhafazakâr ve gelenekçi Kürt partilerinin Suriye ve Türkiye’de tabanını genişletmesi mümkün. Ancak uzun vadede ana akım Kürt siyasetinin laik ve sol aks üzerinde ilerlemesi akla daha uygun görünüyor.
Kürt siyaseti önümüzdeki uzun süre boyunca, son 41 yıldan devraldığı mirasın üzerinde ilerleyecek. Bu mirasın içinde çok fazla acı, çıkış yolu arayışı ve kuvvetli bir entelektüel sermaye var. Kürt aydınları akla gelebilecek her şeyi tartışmışlar, sonunda ya tüketmişler ya da olgunlaştırmışlar. Gördüğüm, gözlediğim işaretlere ve tanıdıklarıma bakarak söylüyorum: DEM’in arkasında duran Kürt entelektüel sermayesi diğer partilerin politikalarının üretildiği mutfak düzenini kökünden değiştirebilir. Baksanıza yelpazenin sağından ikinci bir Mehmet Emin Ekmen çıkmıyor.
Sadece aydınlarda değil, halk tabanında da esaslı bir fark var. Kürt seçmen politika ile yatıp politika ile kalkıyor. Türkiye’nin geri kalanına göre Kürtlerde çok daha yüksek bir siyasî ilgi ve bilinç mevcut. “DEM ile ittifak edip iktidarın geleceğini kurtarırım” hesabı, kayaya çarpar gibi bu seçmen kitlesine çarpıp darmadağın olur.
Çözüm Süreci, güç sahiplerinin iktidar hesaplarının oyuncağı olmaya müsait bir konu değil. Sürecin gecikmesi bu yüzdendi. DEM, ayrıca bu işin iktidar oyunu için kullanılamayacağını rest çekerek göstermiş oldu.
11 Temmuz’da “Silahları Yakma” töreni ile, Çözüm Süreci’nin birinci aşaması sona erdi. Öcalan’ın direktifleri ile DEM sabırlı ve tahammüllü bir politika izledi. Ortamı yumuşattı, güven iklimine katkıda bulundu. Şimdi yola devam etmek için eteklerinde biriktirdikleri ağır taşları döküp kurtulmaları lâzım. İlk gündem, yoğun bir şekilde telaffuz edildiği üzere genel af. Bunun için de Meclis Komisyonu’nun kurulup çalışmaya başlaması lâzım. Hatimoğulları’nın “muhatap (AK) parti değil devlet” sözü, bu kadar kritik bir aşamada ilave anlamlar kazanıyor. Öcalan’ın devlet/iktidar ayırımını ısrarla tekrarlaması Saray’a mesaj anlamına geliyor.
Öyle anlaşılıyor ki gücünü, kendilerini atayanlardan değil devlet menfaatini korumadaki pozisyonlarından ve haklılıklarından alan devlet görevlileri iş başında. Devlet adına yüzde yüz emin oldukları tarihi bir fırsat ellerine geçmiş ve muhataplarını ikna etmişler. Devlet Bahçeli önlerine düşmüş, bir kar küreme aracı gibi 41 yılın birikmiş buzlarını kırıp parçalıyor, yolu açıyor ve gönüller arasında herkesi şaşırtan köprüler kuruyor. Başta Öcalan ve peşinden DEM, bu sempati taarruzuna cevap veriyor.
Devlet ile Öcalan ve DEM arasındaki uyum, Devlet’in verdiği güvencelerden karşı tarafın tatmin olduğu sonucuna ulaşmamız için yeterli. Meclis Komisyonu ve Genel Af konusu, bu güvencelere dahil olmalı. AİHM ve AYM kararlarının uygulanması, bilhassa muhalefeti hedef alan davalarda hukuk devletine uygun yargılamaların yapılması kaçınılmaz şartlar içinde yer alacak. Demokrasi ve hukuk olmadan Çözüm Süreci ilerlemez. Kürt siyaseti yaş tahtaya basmaz.
Bu durumda iki ihtimal var.
Birincisi, devlet iradesinin Saray’ı ikna etmesiyle Meclis Komisyonu’nun çoğulcu bir şekilde oluşturulması ve Meclis’in toplanarak af kanununu çıkarması. Çoğulculuk, sandalye sayısına değil, eşit şekilde temsili şart koşuyor. Böylece iktidar çoğunluğunun ağırlığı kalmıyor. Devlet Bahçeli’nin bu yolu açıp, güvene almaya çalıştığı anlaşılıyor.
İkincisi, şayet Saray adım atmamakta direnirse, erken seçim yolu kaçınılmaz görünüyor. Hatimoğulları zaman kaybettireceği için erken seçimi tercih etmediklerini söylüyor. Ya başka çare kalmazsa?
DEM’in AK Parti ile ittifakı reddetmesi, iktidarda olağanüstü güç kaybına yol açtı, karizma boydan boya çizildi. Saray, muhalefeti tasfiye operasyonları ile büyük riskler üstlendi ama geleceğini kurtarmak adına hiçbir şey elde edemedi. Tersine oyları erimeye başlayınca, CHP’nin siyasî rekabet alanı üzerindeki hegemonyası daha baskın hale geldi. Bu durumda hem DEM’le ittifak hem de CHP’nin tasfiyesi başarılamayınca, Yarı Başkanlık veya Parlamenter sistem tartışmaları tek çare olarak devreye alınabilir.
AK Parti’nin iktidarını uzatma şansı giderek azalıyor. Bunun yerine bir “devr-i sabık”ta kendisini en kolay güvenceye alabileceği Parlamenter sisteme yönelmek mecburiyetinde. Parlamenter sistem, siyasî partiler arasında en çok DEM’in işine yarayacaktır. Çünkü bu sistem Kürt siyasetine, yasama organı dışında yürütmede de söz sahibi olma fırsatı sağlıyor.
Bu arada kırık aşk hikâyesinin düzelme ihtimali yok.
Medyascope