Yıl 1970... O heyecanı yeniden yaşamak isterdim!

◊ “Bir Güle Kandım” şarkınız 20 Haziran’da çıktı. Hazırlık sürecini sizden dinlemek isterim...
- Biliyorsunuz çok sık yeni şarkı yayınlanıyor. Ben bunun doğru bir fikir olduğunu düşünmüyorum. Bir ön hazırlık yaptım ve ilk önce “Sebebi Sen” isimli şarkıyı çıkardık. Ondan sonra yaz geliyor diye bir şarkı yapmıştım. Bir melodi yakalamıştım. Volga (Tamöz) ile oturduk, üstüne bir söz yazdım. Şimdi sırada başka şeyler de var. Ama onları zamanı geldiğinde söyleyeyim.
◊ En son üç yıl önce albüm yapmıştınız. Albüm olayı rafa mı kalktı sizin açınızdan da... Single olarak mı ilerlemeyi düşünüyorsunuz?
- Yani şu anki kafam öyle açıkçası. Albüm yapmak hiç kolay bir şey değil. Çok çalışmayı gerektiriyor. Hayatımda hiçbir zaman çalışmaktan kaçmadım müzik söz konusu olduğunda ama o kadar çabuk öğütülen bir sektör haline geldi ki. Değirmene konmuş gibi şarkılar üretiliyor ve bir anda şey öğütülüp sanki kenara atılıyor. Bu açıkçası beni rahatsız eden bir durum. Çünkü daha önce öyle değildi. Ama albüm çalışması da yapılabilir tabii. Hiç yapmayacağım diye kesin konuşmamak lazım.

AŞK, KENDİSİNE ESİR ALAN BİR DUYGU
◊ “Bir Güle Kandım”da aslında insanlara bir güle kanılmaması, gerektiğinde veda edilmesi gerektiği mesajını veriyorsunuz. Peki siz bunu başarabilenlerden misiniz?
- Eskiye dönüp baktığımda pek başarabilmiş biri gibi görmüyorum kendimi açıkçası. Çünkü aşk gerçekten insanı kendisine esir alan bir duygu. Eğer onu da çok yoğun yaşıyorsanız, biraz da kırılgan, hassas ve duygusalsanız tamamen teslim alıyor kendisini.
◊ Siz öyle yapıdasınız sanırım.
- Öyleydim. Onun için hep diyorum ya, ‘artık benim için hayatımda her şey aşk’ diye. Kedilerim var, onlar benim için büyük aşk hakikaten. Çocuklarım gibi hepsi, 12 kedim var. Kızım var. Zaten müziğim, şarkılarım, işim gücüm, bunlar hayatımda zaten çok önemli yer tutuyor. Başka bir aşka ihtiyaç duymuyorum.
AİLEM BANA SAĞLAM DURMAYI ÖĞRETTİ
◊ Mesleğinizde 53’üncü yılınızdasınız. Dile kolay, bir ömür. Bu 53 yılda sizin için en unutulmaz dönem ne zamandı?
- Müzik kariyerime başlamadan önce bir ses yarışmasına katılmıştım. 1970 yılında yine Hürriyet’in hafta sonu gazetesinin Altın Ses yarışmasıydı. Orada birincilik almıştım ve o zaman 15 yaşındaydım. Orada hissettiğim, yaşadığım o anları, saatleri, heyecanı gerçekten yeniden yaşamak isterdim.
◊ 53 yıl önceki Nilüfer’e şu anki aklınızla bir öğüt verecek olsanız ne derdiniz?
- Vallahi hiç vereceğim bir öğüt yok. Açıkçası baktığım zaman geriye, zaten ilk yıllarda o kadar amatör, o kadar saf ve hiçbir şey hesaplamadan yapıyordum ki. Ama o yaptığım şeyleri de; çalıştığım kişiler olsun, ilişkilerim olsun, aldığım kararlar olsun neden bilmiyorum ama çoğunlukla doğru yapmışım. Yani bu yönden kendimi gerçekten kutluyorum. Çünkü hiç kolay değil, 17 yaşında bir genç kızın bir anda şöhrete kavuşması ve bununla başa çıkması. Bazı insanlar bundan çok olumsuz etkileniyor ve maalesef hayatlarında çok yanlış şeyler yapabiliyorlar. Onun için ben bunu aileye bağlıyorum. Yani gerçekten çok düzgün bir anne babanın kızı olduğuma bağlıyorum. Demek ki bana sağlam durmayı öğretmişler. Hiçbir zaman şöhretin esiri olmak istemedim ve galiba olmadım.
◊ Peki hep olgun bir yapınız mı vardı?
- Yani olgun muydum bilmiyorum ama hep bir otokontrollü halim vardı. Yani çocukken de öyleydim, genç kızken de. Çok az konuşan, kontrollü davranan, gayet otokontrolü yüksek biriydim. Zaman geçtikçe, yaş aldıkça aslında biraz gevşiyor. Mesela o zamanki sahnedeki halimle, şimdi sahnedeki halim çok farklı birbirinden. O zaman pek konuşmayan, sadece şarkılarımı söyleyen biriyken, şimdi daha çok konuşan, espri yapan biriyim. Böyle yavaş yavaş otokontrolü bırakmak ve daha doğala dönmek, yaş aldıkça oldu galiba. Ama bu durumdan çok memnun.
ŞARKILARIN ÇOK ÇABUK ÖĞÜTÜLDÜĞÜ BİR DÖNEMDEYİZ
◊ Her şeyin dijitale döndüğü bir dönemdeyiz. Müziğin ilk zamanlarıyla şu anki geldiği nokta çok başka. Siz bu çağa ayak uyduruyor musunuz?
- Şarkıların çok çabuk öğütülüp tüketildiği bir dönemdeyiz. Ben sosyal medyanın ve dijitalin bunda çok payı olduğunu anlıyorum. Ama şimdi tabii çok çeşitlik var bir de, yani işte 70’li yıllarda, 80’li yıllarda böylesine bir çeşitlilik yoktu. Bu çeşitliğin olması çok güzel bir şey. Ama bunların ne kadarı öne çıkabiliyor, ne kadarı yer buluyor kendisine o tartışılır. Güzelliklerle beraber zorlukları da getirdi. Çünkü aynı anda birçok şeyle uğraşmak zorunda kalıyor insan.
◊ Sizin yaptığınız “12 Düet” ve “13 Düet” adlı albümleriniz de var. Onların devamını düşünüyor musunuz?
- Gerçekten onlar iyi projelerdi. Çok da ilgi gördü. Yeni bir fikir olursa yapılır ama tekrar rock müzisyenleriyle değil de başka bir konsept olabilir.
RAP DÜETLERİ MÜZİK İÇİN GÜZEL BİR RENK
◊ Mesela şu anda da bir rap-pop furyası var. Ebru Gündeş-Norm Ender, Demet Akalın- Sefo düetleri çıktı en son. Siz bu iş birliklerini nasıl buluyorsunuz? Rap müziğin yükselişini de bu anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ben oturup da rap dinleyen biri değilim. Benim müzik anlayışıma çok uygun değil. Orada daha çok söylenecek sözler ve verdiğiniz mesaj önemli ama bazen çok böyle sınırı aşan da şeyler oluyor galiba. Ben de tesadüfen bir müzik kanalı dinlerken falan maruz kalıyorum diyeyim. Pop sanatçılarının rap’çilerle birlikte bir şey yapması güzel bir renktir. Yapılabilecek yeni her şey bence güzel ve müziğe olan ilgiyi her zaman daha çok artıracak şeyler diye düşünüyorum.
◊ Yeniliğe açıksınız o zaman...
- Elbette ki. Ben yapar mıyım bilmiyorum. Belki öyle bir proje çıkar ki karşıma, beni heyecanlandırır. Neden olmasın!

‘YÜZÜNÜ GERDİRMİŞSİN, OLMAMIŞ’ DEDİLER, VALLAHİ ESTETİĞİM YOK
◊ Sosyal medyadan aldığınız, sizi en güldüren yorum ne oldu?
- Bir YouTube kanalım var benim. Orada da güzel bir sayıda abone var. Geçen gün evimin kapısının önünde, “Bir Güle Kandım”ı söylerken bir videomu paylaştık. Altına birisi “Nilüfer, çok gerdirmişsin, olmamış” demiş. Valla gerdirmedim.
◊ Estetiğiniz yok.
- Gerçekten yok yani. Kulağımın arkasına bak istersen.
◊ Bunun sırrını sizden öğreneyim o zaman. Çok güzel yaş aldınız. Bunun sırrı nedir?
- Ben bilmiyorum. Şanslı bir kulum herhalde. Yani annem de biraz öyleydi. Herhalde ona çekmişim, genetik olduğunu düşünüyorum. Bir de ufak tefek oluşumun etkisi vardır. İnsanın ruh durumuyla da çok ilgili bence. Hani o çocuk yanımı hep saklı tutuşum. Kafamın rahat olması, temiz olması. Herkesle her şeyle yani işte sorun yaşamışımdır belki bir zamanlar, sorun yaşadığım, kırıldığım, her ne varsa hepsini temizledim. Hepsini sildim. Hiç kimseye ne kırgınlığım, ne küskünlüğüm var. Kafam rahat.
◊ Bakım rutinleriniz var mı?
- Mutlaka cildimi her akşam temizlerim, gece-gündüz kremimi sürerim. Mesela çok pahalı kremler kullandığım dönemler oldu. Sonra düşündüm ve “insanın cildine bir kremin ne kadar faydası olabilir ki” dedim. Şimdi gayet normal, belli standartta şeyler kullanıyorum. Hiç öyle büyük paralar vermiyorum.
Bir de şunu söylemek istiyorum. Genç kızlarımızda dudak dolgusu görüyorum. Bazısı gerçekten çok kötü oluyor. Ve hiç gerek yok. Çok ince bir dudağı sahiptir. O zaman yaptırabilir insan ama ihtiyacı yoksa ne gerek var? Ben dudak dolgusu da yaptırmadım. Şekli değişirse, benim yüzümü değiştirecek diye korkuyorum. Yaşlanmaktan da korkmuyorum. Herkes yaşlanacak.
◊ Ayşe Nazlı’nın bu tarz şeylere ilgisi var mı?
- Neyse ki yok. Ama onun zaten hiç ihtiyacı yok. Bir dudakları var, gerçekten dolgu yapılmış gibi. Bir burnu var küçücük. Muazzam yani o konuda. Onun için zaten böyle bir şeye hiç ihtiyacı yok.
◊ Olsa mesela izin verir misiniz?
- Eğer gerçekten ihtiyaç olduğunu görürsem tabii ki veririm. Mesela burnumu da yaptırmadım ben. İlk yıllarda benim burnuma çok takılıyorlardı, hâlâ da takılıyorlar. Vallahi korktum, yaptırmadım. İyi ki de yaptırmamışım.
Herkes birbirine benziyor. Gerçekten ben Türkiye’de çok görüyorum bunu. Yurt dışında bu kadar yok. İnanılmaz bir şey. Kadınların hepsi birbirine benziyor.

BİR TORUNUM OLSA İŞLERİ BIRAKIRIM!
◊ Ayşe Nazlı, 25 yaşında bir genç kız oldu. Anne kız gibi misiniz, iki arkadaş gibi mi?
- Yeri geldiği zaman anne kız, yeri geldiği zaman arkadaş.
◊ Dominant bir anne misiniz?
- Ayşe Nazlı’nın iyi yetiştiğini düşünüyorum. Ben ona her zaman iyi bir insan olmasının birinci kural olduğunu söyledim. Üniversiteyi bitirdi. Psikoloji eğitimi aldı. Yüksek lisansını da yaptı. Şimdi ağustos ayında tezini verecek. İnşallah kışın da mezuniyete gideceğiz. Onu dört gözle bekliyorum. Ayşe Nazlı bebekken, bir an evvel büyüsün isterdim. Çok şükür Allah da bana onu gösterdi. Büyüdü kızım. Okulunu bitirdi. Bir de şimdi gerçekten anlaşabileceği, sevdiği, mutlu olabileceği bir beraberliği, beraberlikten olan bir evlilik ve bir de torun olursa, o zaman ben işleri bırakırım zaten!
◊ Mesleğine İngiltere’de mi devam edecek?
- Hayır. Bir ara aklından geçiyordu, sonra orada yaşadıkça da okurken bunun ne kadar zor olduğunu gördü ve vazgeçti. Bu da benim işime çok geldi. Hasret bitecek!
AÇILIŞTA DANS ŞOVUMUZ OLACAK
◊ 1 Ağustos’ta Harbiye Açıkhava’da konser vereceksiniz... Konserlerinizde olmazsa olmazlarınız veya uyguladığınız bir ritüeliniz var mıdır?
- Hiç öyle şeylerim yok. Tamamen hazırlığa yönelik çalışmalar. Dün kostüm provalarım vardı. Daha önce piyanistimle oturduk, repertuvarı konuştuk. Konserden bir hafta öncesinde kampa giriyor gibi hissediyorum kendimi. Yememe içmeme, uykuma ve sesime dikkat ediyorum. Konser açılışımızda bir dans şovumuz olacak. Ben dans etmeyeceğim ama detaylar sürpriz olsun.
KAYAHAN’LA UZUN UZUN MÜZİK KONUŞMAYI ÖZLÜYORUM
◊ Rahmetli Kayahan ile güzel anılarınız, eserleriniz var. Onunla alakalı en çok neyi özlüyorsunuz?
- Çok erken kaybettik. Keşke yaşasaydı. Yaşasaydı daha kim bilir ne şarkılar yapacaktı. Onunla uzun uzun müzik konuşmayı özlüyorum. Yani karşı karşıya gelmesek bile telefonda uzun uzun müzik sohbeti yapardık. O konularda kafalarımız çok uyuşurdu. Aslında biz çok iyi anlaşırdık. Sonra işte bir küskünlük dönemi oldu. Bir taraf bir yere çeker, öteki taraf öteki tarafa çeker ya, öyle bir şey yaşandı. Keşke olmasaydı. Ama neyse ki son dönemde, 1.5 yıllık süreçte yeniden toparladık.

NE BEN NE DE KIZIM BUNU HAK ETTİK
◊ Geçen yıl Reha Muhtar’ın yoğun bakıma girmesiyle beraber tatsız bir olay yaşadınız. Normalde özel hayatıyla gündeme gelmeyen bir sanatçı olarak bir video çekip kendinizi ifade etmek durumunda kalmıştınız. O dönem ne hissettiniz?
- Çok üzüldüm. Tatildeydim zaten Bodrum’daydım. Çok büyük stres yaşadım. Ne ben ne de kızım hak etmiştik. Ayşe Nazlı İstanbul’daydı, ben Bodrum’daydım. Bunu öğrendiğinde hastaneye koşması ve Poyraz’ı yalnız bırakmamak için yanımda durması normal çünkü o onun ablası. Yani kaçırmak ne mümkün ki, 16 yaşında bir delikanlıdan bahsediyoruz. Hiç böyle bir şey söz konusu değildi. Zaten bu çok konuşmak istediğim bir konu da değil.
hurriyet