Anayasa cambazlığı

Türkiye yeniden bir anayasa tartışmasının içine çekiliyor. İktidar bir virajı daha “yeni anayasa” süreciyle almaya çalışıyor.
Emperyalist planlar doğrultusunda Ortadoğu’daki gelişmelerin dayattığı ve içerideki siyasi ihtiyaçların şekillendirdiği “süreç”, bir anayasa ittifakına dönüşme emareleri gösteriyor.
DEM Parti yöneticileri prensip olarak iktidarla anayasa masasına oturmaya karşı olmadıklarını belirtiyor. DEM Parti’ye göre anayasa gündeminin, iktidarı güçlendirmek ve Erdoğan’ı yeniden seçtirmekle ilgisi bulunmuyor.
Partinin milletvekili ve önde gelen isimlerinden Meral Danış Beştaş, CHP lideri Özgür Özel'in “Erdoğan ile menemen bile yapmam” sözlerine katılmayarak, “Anayasa değişikliğini bir kişi üzerinden tartışmak, ‘Ben seçimi kaybedeceğim’in kabulüdür” dedi ve anayasa değişikliğinin Erdoğan ile tartışılarak değil, Meclis’te yapılacağını söyledi.
Ancak Meclis’in kontrolü, çaycısından muhasebecisine, mahalle sorumlularından MYK üyelerine kadar tüm kadrolarının Erdoğan tarafından belirlendiği AKP’de. Meclis’te AKP’siz anayasa değiştirilemeyeceği gibi değişiklik teklifini referanduma götürmek için gereken 360 evet oyuna bile ulaşılamıyor.
Dolayısıyla Meclis’i, başkanlık sistemiyle zaten işlevsizleştirilmiş olması bir yana, güncel aritmetik dengeleri nedeniyle de Erdoğan’ın yetki ve iradesinden bağımsız bir mücadele alanı olarak görmek imkansız.
Bu Meclis’te gösterilecek bir direnişi anlamsızlaştırmıyor elbette. Ancak anayasayı ya Erdoğan’ın istediği şekilde yaparsınız ya da yapamazsınız. Anayasa masasına oturacak özneler açısından bunun ortası, arası yok.
Peki Erdoğan ne tür bir anayasa ister? Erdoğan da konuyu kişiselleştirmemek için dikkatli bir retorik kullanıyor. Kamuoyunun geniş kesimlerinde ve siyaset kurumunda oluşan “Bu anayasa Erdoğan için yapılacak” şeklindeki haklı kanaatini bozmak amacıyla, anayasanın ülkenin ihtiyacı yapılacağını öne sürüyor.
Ne var ki bu da hakikat değil. Hakikat şu ki çoğunluk desteğini kaybeden ve kemik tabanını bile memnun edemeyen Erdoğan, bayır aşağı sürüklenirken tutunacak bir dal arıyor. Bu dal da yeni anayasa... Erdoğan yeni anayasaya tutunup kuracağı yeni ittifaklarla siyasi ömrünü uzatmanın peşinde.
Evet, Türkiye’de 12 Eylül faşist darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası yürürlükte. Evet, bu özgürlükçü ve demokratik bir anayasa olmaktan çok uzakta. Evet bu sermaye sınıfının çıkarına bir anayasa. Evet, ülkemiz daha gelişkin bir anayasayı sonuna kadar hak ediyor.
Fakat… Anayasaya uymayan, yurttaşların anayasal haklarını çiğneyen, demokrasi ve özgürlükler konusunda 12 Eylül zihniyetinin bile gerisinde kalan bir iktidar, emekçilere sefaleti reva görüp başta gazeteciler ve siyasiler olmak üzere muhaliflerini hapisle sustururken, muhalif aktörlerin görevi bu iktidarla yan yana oturup anayasa konuşmak mıdır?
2025 Türkiye’sinin temel sorunu, metinsel yönden daha iyi bir anayasa yapmak olamaz; çünkü ortada anayasa uymayan ve siyasi ajandasına göre istediğine hak bahşedip istediğine zulüm yağdıran, yargıyı da dilediği gibi biçimlendiren bir iktidar sorunu var. Demokrasi yolundaki tıkanıklık anayasada yapılacak teorik düzenlemelerle değil, bu iktidarı değiştirerek açılabilir.
Bugün anayasa konuşmaya meyilli siyasi partilerin bu gerçeğin farkına varamadıklarını düşünmek saflık olur. Saray rejiminin “sivil ve demokratik anayasa” söylemleri de bu projeyi toplum nazarında meşrulaştırmaktan ibaret. Bu anayasa ne demokrasi ne de özgürlük için isteniyor.
Erdoğan ile müstakbel partnerleri arasındaki ilişki, pozitif söylemlerle, iyi dileklerle kurulmayacak. Önümüzde talepler, pazarlıklar ve en nihayetinde çıkar ortaklığıyla yürütülebilecek bir proje duruyor. Fakat hiçbiri, toplumun bu iktidardan kurtulma ihtiyacının ve gün geçtikte güçlenen değişimin talebinin önüne geçemeyecek.
BirGün