Gezi Direnişi 12 yaşında: Haziran’dan Mart’a bu isyan bitmez

Hazırlayan: Öncü DURMUŞ
Ülke tarihinin en büyük toplumsal uyanışlarından biri olan Gezi Direnişi 12 yaşında. AKP iktidarının rant, talan ve baskı politikalarına karşı İstanbul Taksim Gezi Parkı’nı korumak için başlayan eylemler kısa sürede ülkenin tamamına yayılan bir başkaldırıya dönüştü.
AKP’nin Gezi Parkı’ndaki ağaçları kesip parka Topçu Kışlası’nı yapma planına karşı doğasını ve yaşam alanlarını savunmak isteyen yurttaşların başlattığı eylemler ülkede iktidara karşı yükselen mücadelenin fitilini ateşledi.
Gezi Direnişi ile halk doğrudan siyaset sahnesinin öznesi haline gelirken Meclis muhalefetinin çizdiği mücadele hattı da bu büyük patlamayla aşıldı. Başta gençler ve kadınlar olmak üzere toplumun geniş kesimleri, emek meslek örgütleri, sol sosyalist kurumlar, birlikte mücadele etmenin ve örgütlü bir hattın gerekliliğini ortaya koydu.
Toplumda uzun zamandır AKP’ye karşı biriken öfke de Gezi ile vücut bulurken sokaklar, meydanlar, üniversiteler, yaşam alanlarının tamamı aradan geçen 12 yılda da iktidarın korkulu rüyası oldu. Her ne kadar Gezi sonrasında AKP ayakta kalmayı başarsa yıllar içerisinde toplumsal desteğini günden güne yitirdi. 2017 referandumu ile ülkede yaşanan rejim değişikliğiyle bugünlerin yolu açılırken Gezi’nin gölgesi her daim iktidarın üzerinde oldu.
O dönem “Polise saldırı emrini ben verdim” sözleri ile hafızalara kazınan Erdoğan, aradan geçen 12 yılda her fırsatta Gezi’yi hedef almayı sürdürdü. Bir yandan türlü hukuksuzluklarla Gezi Davası’nda tutuklamalar başlarken diğer yandan Gezi’ye katılan yurttaşlar iktidar tarafından sık sık terör ile ilişkilendirmek istendi.
Tüm bu baskı politikalarına, hukuksuzluklara ve hedef göstermelere rağmen milyonlar Gezi’yi sahiplenmeyi bırakmadı. Aradan geçen 12 yılın sonunda bugün bir kez daha ülkenin dört bir tarafında yurttaşlar Saray rejimine karşı ayakta.
19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik başlatılan soruşturma kapsamında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından sokaklara çıkan yurttaşlar bu sahiplenmenin en büyük kanıtı.
Gezi’de sokakları dolduran milyonlar, o yıllarda henüz çocuk yaşta olanlar, hayatlarında Gezi Direnişi’ni hiç hatırlamayanlar, süreç içerisinde meydanlarda, üniversitelerde, sokaklarda bir kez daha Gezi sloganlarını yükseltmeye başladı. Liseliler Berkin Elvan, üniversiteliler Ali İsmail Korkmaz pankartlarıyla sokaklara döküldü. İktidar ve yandaşlarının yeni rejim inşası çeşitli hile, hukuksuzluklar ve meclis muhalefetinin hataları sonucunda durdurulamasa da 19 Mart’tan bu yana bir kez daha görüldü ki hiç beklenmedik bir anda yine Gezi’nin ruhu ortaya çıktı.
Tıpkı 12 yıl öncesinde olduğu gibi toplumsal muhalefet bu kez Saray rejiminin karşısında mücadeleyi yükseltiyor. Bu anlamda halk da bir kez daha siyasetin öznesi konumuna gelirken sömürüsüz, özgür, eşit ve aydınlık yarınların kavgasının verildiği Gezi Direnişi’nin deneyimleri 19 Mart sonrası başlayan halkın mücadelesine uzandı.
12 yılın ardından Gezi Direnişi’nin ülke tarihindeki anlamını, Taksim’den Beyazıt’a uzanan halkın mücadelesini Galatasaray Üniversitesi’nden Sosyolog Hakan Yücel değerlendirdi.
∗∗∗
SOSYOLOG HAKAN YÜCEL: GEZİ’NİN ANLAYIŞI REJİME KARŞI MÜCADELEYE EVRİLDİÖncelikle Gezi Direnişi’ni bir potansiyelin yansıması olarak görebiliriz. 1990’lı yılların sonu ve 2000’li yıllarda ortaya çıkan “değerler” merkezli yeni toplumsal hareketlerin mirasçısıydı Gezi. Bu bağlamda ortaya çıkan dayanışma duygusu, mizahın sıkça kullanılması gibi unsurlarla kendi karakterini buldu. Aynı zamanda AKP iktidarına karşı biriken öfkenin de bir dışavurumu olarak karşımıza çıktı. 2010’lu yılların başlarında özellikle kişi hak ve özgürlüklerini hedef alan, özel hayata müdahale eden politikalara karşı biriken tepkinin bir patlama noktasıydı.
GENÇLER VE KADINLAR DİRENİŞİN KARAKTERİNİ BELİRLERDİGezi’den önceki dönem ve sonrasındaki 12 yıl göz önüne alındığında, bu toplumsal uyanışın bir anda patlamadığını vurgulamak gerekir. Toplumsal değişimin hızlandığı bir dönemde siyaset alanının bu değişimin gerisinde kalması, hatta gelişime ket vurması sonucunda Gezi ortaya çıktı. Krizi en ağır yaşayan kesimler olan kadınlar (ki kadınların bu denli kalabalık olduğu ilk toplumsal harekettir Gezi) ve gençlerin dinamik yapısı, mücadelenin büyümesinde itici güçler oldu. Direnişin merkezindeki kent ve çevre gibi konular ise eylemin toplum içindeki meşruiyetini artırdı. 1990’lı yıllardaki Susurluk eylemleri gibi örnekler yaşanmış olsa da, ortak sorunlar etrafında birbirinden farklı grupların bu denli örgütlü biçimde hareket edebileceğini en net biçimde Gezi’de gördük. Gezi, örgütlü bir toplum yapısının neler yaratabileceğini gösteren bir örnek olarak değerlendirilebilir.
GEZİ İLE BUGÜNÜ EN TEMEL FARKI AKTÖRLERİN VE BAĞLAMININ DEĞİŞMESİBugün, aradan 12 yıl geçtikten sonra, yeni bir toplumsal hareketin yükselişiyle karşı karşıyayız. 19 Mart sonrası başlayan eylemlerle birlikte Gezi ile bugünkü süreç arasında sıkça karşılaştırmalar yapılmaya başlandı. Buradaki en temel fark, direnişin merkezinin bir çevre/kent hakkı sorunundan değil, daha geniş kapsamlı siyasal temelli bir meseleden doğmuş olmasıdır. Bir muhalefet partisinin muhtemel cumhurbaşkanı adayının tutuklanmasına karşı başlayan eylemler, öncü aktörleri ve bağlamı değiştirdi. Bu sürecin farklı avantajları ve dezavantajları olduğunu da gördük.
Yeni toplumsal hareketlerde değerler, ileri demokrasi ve adalet gibi kavramlar merkezde yer aldığından, hareketi başlatan sorunlar esas belirleyici değildir. Yani İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan direnişler sadece bu nedenle sınırlanamaz. Örneğin gençlerdeki tepkinin nedeni İmamoğlu’nun diplomasının iptalinden çok, diplomaların usule uygun olmayan şekilde iptal edilebilmesi kaygısı ve üniversiteye müdahale edildiği hissidir. Dolayısıyla Gezi’den bugüne uzanan süreçte yükselen toplumsal hareketleri, toplumun genel tepkileri ve talepleri üzerinden değerlendirmek gerekir.
GEZİ’Yİ SÖNÜMLENDİREMEDİLERÖte yandan Gezi, bir iktidar anlayışına ve hükümet uygulamalarına karşı bir araya gelişi temsil ediyordu. Bugün ise, yaşanan rejim değişikliğiyle birlikte toplumun daha geniş bir kesimi bir sisteme ve onun temsil ettiği iktidar blokuna karşı harekete geçmiş durumda. Bu anlamda rejimin varlığına karşı gelişen bir toplumsal itiraz söz konusu. Ayrıca Gezi Direnişi, potansiyel olarak kaldı; çünkü toplumsal hareketler iki şekilde sona erer: Ya tamamen bastırılırlar ya da talepleri kabul edilir ve sönümlenirler. Gezi’de bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Bugünden bakıldığında Gezi Parkı’nın park olarak kalması dışında, toplumun talepleri karşılanmadı; fakat Gezi Direnişi de tam anlamıyla ezilemedi. Hâlâ iktidar blokundaki Gezi’ye karşı öfke ve hesaplaşma isteği bunun göstergesidir.
Bugüne yansıyan tabloda, başlangıçta sıkça konuşulan “kanziler” gibi sağa dair tespitlerin sokak siyasetinde ciddi bir etkisinin olmadığını görüyoruz. Ortaya konan sloganlar ve semboller sağ ile özdeşleştirilebilecek nitelikte değildi, ne yaygındı ne de aynı anlamlarla kullanılıyordu. Elbette 19 Mart sonrasında gelişen ilk süreçte marjinal sağ unsurlar vardı ama bu unsurlar geneli yansıtıyor gibi algılansa da zamanla denge sağlandı. Örgütlenme şekli, eylem biçimleri ve siyasal potansiyeliyle hareket solda konumlandı. Gezi’nin figürleri de bu eylemlerde yeniden ortaya çıktı. CHP’nin de siyaset çizgisi itibarıyla sola doğru kaydığını söylemek mümkün; dolayısıyla siyasal eksen bu anlamda sola doğru kaymakta.
GEZİ ANLAYIŞI REJİME KARŞI MÜCADELEYE EVRİLDİAncak Gezi’den çıkarılan en önemli derslerden biri, toplumsal hareketlerin kısa vadede çözüm getirmeyebileceğidir. Toplumsal hareketlerin bir çıkışı, gelişim süreci ve belirli bir amacı vardır; bu nedenle menzili ve sınırları da vardır. Bunun ötesini istemek gerçekçi değildir. Bugünkü direnişin birleştirici temel noktası, başkanlık rejimine karşı gelişidir. Hukuk devletinin yeniden inşası, adalet duygusunun tesisi, ifade özgürlüğü gibi taleplerle ve parlamenter sisteme dönüş yönündeki hedeflerle ortaklaşma sağlandığında bu mücadele bir aşama katetmiş olacaktır.
Bu noktada öne çıkan sol değerler bağlamında, sosyalist yapılar için bir zemin oluştuğundan söz edebiliriz. Yani, Gezi’nin temsil ettiği iktidar anlayışına karşı gelişi, zamanla daha kapsamlı bir rejim karşıtlığına dönüşmüş ve başkanlık sistemini sorgulayan bir mücadele çizgisine evrilmiştir. Bu da toplumsal hareketin gelişim çizgisinde ileri bir menzil olarak değerlendirilebilir. Bugün siyasette yeni zeminler oluşmuş; kaybedilen kazanımları geri almak için halkın geniş kesimleri yan yana gelmeye başlamıştır. Üniversite, yeniden üniversite olduğunu hatırlamış; sokak ise meşru bir alan olarak yeniden kabul görmüştür.
Özetle, Gezi’de de gördüğümüz gibi, bugün yükselen toplumsal hareketin menzilini ve sınırlarını görmek önemlidir. Ancak bu sınırlar, daha ileri aşamalara geçiş için de bir zemin yaratabilir.

∗∗∗
GEZİ DİRENİŞİ BUGÜN TAKSİM’DE ANILACAKGezi Direnişi’nin 12. yıl dönümü nedeniyle İstanbul Üniversitesi'nde yaptıkları anmanın ardından Vezneciler metro durağında önceki akşam saatlerinde gözaltına alınan 23 öğrenciden biri sağlık kontrolünün ardından serbest bırakılırken 22 öğrenci de dün Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'ne sevk edildi. Adliye önünde açıklama yapan öğrenciler “Eğer bugün bir suçtan bahsedilecekse, o suç; Gezi’yi anan öğrencilerin gözaltına alınmasıdır. Suç; kampüsleri öğrencilerden değil, faşist gruplardan korumak yerine gençleri hedef almaktır. Suç; üniversiteyi polisle, özel güvenlikle, baskıyla teslim alma girişimidir" ifadelerine yer verdi.
Gezi Direnişi’nin 12. yıldönümünde, eşitlik, özgürlük, demokrasi ve adalet talebini yeniden dile getirmek üzere bugün Taksim’de buluşma çağrısı yapıldı. Taksim Dayanışması’nın yaptığı çağrıda, “12 yıl önce bütün güzellikleriyle hayatımıza giren Gezi Direnişi’nin yıldönümünde, eşitlik, özgürlük, demokrasi ve adalet talebimizden vazgeçmiyoruz. Karanlık gider, Gezi kalır! 31 Mayıs’ta Taksim’deyiz!” denildi. Öte yandan Gezi’nin yıldönümüne ilişkin açıklamalar gelmeye de devam ediyor. SOL Parti sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Gittin o saraya bir türlü inmiyorsun, Adaletin hiç yoktur; Seni indireceğiz! Haziran'dan Mart'a bu isyan dinmez” ifadelerine yer verdi.
∗∗∗
GEZİ’DE NELER OLDU• 2011-2012: Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında Gezi Parkı’nın yerine Topçu Kışlası’nın (AVM içerikli bir yapı) yapılması gündeme geldi.
• 7 Mayıs 2013: Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesini engellemek isteyen küçük bir grup parka gitti.
• 28 Mayıs 2013: Ağaçların sökülmesine karşı çıkan eylemcilere sabah saatlerinde ilk kez polis müdahalesi yapıldı. Gün içerisinde müdahale sertleşirken sosyal medyada tepkiler büyümeye başladı.
• 29 Mayıs 2013: Polis parkı boşaltıp, çevresini bariyerle kapatmaya başladı. Akşam saatlerinde parka gelen eylemcilere müdahale yapıldı. Parkı gündüzleri polis, geceleri yurttaşların kontrolü sağlar hale geldi.
• 30 Mayıs 2013: Gündüz müdahaleler devam etti. Geniş kitleler, sanatçılar, akademisyenler destek açıklamalarına başladı. Medyanın sessizliği eleştirilmeye başlandı. Yandaş medyadaki penguen belgeselleri nedeniyle “Penguen Medyası” ifadesi ortaya çıktı.
• 31 Mayıs 2013: Sabah erken saatlerde polisin çok sert müdahalesi oldu. Biber gazı ve tazyikli su kullanıldı. Çok sayıda yurttaş yaralandı. Müdahale sonrası tepkiler büyürken eylemler İstanbul dışına yayıldı. Aynı gün akşam ülkenin birçok şehrinde sokağa çıkmalar başladı.
• 1 Haziran 2013: Polis Taksim’den çekildi. Yüzbinlerce kişi Taksim'e yürüyüşe geçti. Gezi Parkı fiilen halkın kontrolüne geçti. Ankara, İzmir ve diğer şehirlerde de eylemler arttı. Polisin müdahalesi de aynı oranda sertleşmeye başladı.
• 2-3 Haziran 2013: AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan eylemcileri bir grup ‘çapulcu’ olarak hedef aldı. Gezi Parkı kamp alanına dönüştürüldü. Parkın içerisine kütüphane, revir, mutfak, forumlar kuruldu. Park “direniş kenti” olarak oluşturuldu.
• 5 Haziran 2013: Direnişin büyümesiyle beraber sendikalar iş bırakma kararı aldı. Halkın yükselen mücadelesi sonucunda CHP de Taksim’e gelme kararı aldı.
• 11 Haziran 2013: Polis Taksim Meydanı'na tekrar müdahale etti. Gezi Parkı çevresi yeniden çatışma alanına dönüştü.
• 15-16 Haziran 2013: Polis Gezi Parkı’na son kez büyük bir müdahalede bulundu. Park tamamen boşaltıldı, çadırlar, yapılar dağıtıldı. Bu müdahale sonrasında Gezi'nin kitlesel boyutu sona erdi ancak forumlar ve yerel hareketlilik devam etti.
• Temmuz 2013 ve Sonrası: Direniş park alanından mahallelere ve forumlara taşındı. Çok sayıda gözaltı, dava ve ceza süreci başladı. Direnişe katılanlara yönelik hukuki ve idari soruşturmalar arttı. Gezi Direnişi, ülkedeki en büyük toplumsal muhalefet örneklerinden biri olarak tarihe geçerken iktidarın kâbusuna dönüştü.
∗∗∗
BİLANÇOÇeşitli kuruluşların insan hakları raporları da Gezi’nin bilançosunu açığa çıkarttı:
• 81 ilde yurttaşlar AKP iktidarına karşı gelirken 79 ilde kitlesel eylemler düzenlendi.
• Yaklaşık 8 bine yakın insan polis müdahaleleriyle gözaltına alındı.
• Gezi’nin hemen ardından ilk süreçte 200’e yakın insan tutuklandı. Bu sayı daha sonra değişirken bazı tutuklamalar sonradan serbest bırakıldı.
• İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok ilde yüzlerce kişi hakkında sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek dava açıldı. İnsan Hakları Derneği’nin raporlarına göre 2013 yazı boyunca 11 bine yakın kişi hakkında işlem yapıldı.
• Daha sonra Gezi Davası’nda “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlamasıyla 8 kişi yargılandı.
• Polis müdahalesi sonucunda en az 8 kişi hayatını kaybetti.
• Gezi ülkedeki siyasal mücadele tarihi açısından da bir dönüm noktası oldu. Özellikle genç kuşaklar için siyasete katılımın, örgütlenmenin öneminin ortaya çıktığı direniş örneğini oluştururken iktidarın tahtı derinden sarsıldı.
• 2013’den sonra ise halkı karşısında bulan AKP’nin otoriterleşme süreci hızlandı. Polis şiddeti, yargı baskısı, medyanın kontrolü gibi uygulamalar artırılırken Gezi sonrası süreç, iktidarın muhalefetin bastırılması ve toplumsal muhalefetin kriminalize edilmesiyle yeni bir rejimi kurması için zemin oluşturdu.
• Rejim değişikliğine giden yolda daha fazla otoriterleşen AKP iktidarı, kendine karşı çıkan tüm kesimleri “marjinal, darbeci, terörist” gibi sıfatlarla hedef gösterdi. Toplumdaki kutuplaşma keskinleştirildi.
• Gezi sonrasında anayasal haklar ciddi şekilde kısıtlandı. Valilik yasakları, gözaltılar ve polis müdahaleleri rutin hale geldi. Yargının siyasallaşması hızlandı.
∗∗∗
HUKUKUN SİYASALLAŞMASININ SEMBOLÜGezi’nin hemen ardından dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Gezi direnişini her fırsatta "darbe girişimi" olarak tanımlamaya devam etti. Uzunca bir süre hedef göstermelerin ardından Gezi Davası oluşturuldu:
• 18 Ekim 2017’de sivil toplum alanında aktif olan Anadolu Kültür A.Ş. kurucusu Osman Kavala İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alındı.
• 1 Kasım 2017’de, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlamalarıyla tutuklandı.
• Kavala’nın tutukluluğu, delil yetersizliğine ve ifade alma işlemlerinin geciktirilmesine rağmen uzatıldı.
• İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 2019'da Kavala’nın yanı sıra aralarında sivil toplum çalışanı, şehir plancısı, akademisyen ve yapımcı gibi isimlerin yer aldığı toplam 16 kişi hakkında iddianame hazırladı.
• 24 Haziran 2019’da başlayan Gezi Davası’nın ilk duruşmaları büyük tepki çekti. Türkiye Cumhuriyeti hükümetini devirmeye teşebbüs (TCK 312), halkı isyana teşvik, kamu malına zarar, finansman sağlama suçlamalarıyla Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Hakan Altınay sanık olarak mahkemeye çıktı.
• 18 Şubat 2020’de: Mahkeme heyeti tüm sanıklar hakkında beraat ve Kavala için tahliye kararı verdi. Ancak Kavala tahliye edilmeden, 15 Temmuz darbe girişimi kapsamında yeni bir suçlama ile yeniden gözaltına alındı.
• 2021’de istinaf Mahkemesi (Bölge Adliye Mahkemesi), beraat kararını bozdu. Dava yeniden açıldı.
• 25 Nisan 2022’de, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararını açıkladı: Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis (Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs). Diğer 7 sanığa 18 yıl hapis ve tutuklama kararı verildi. Gerekçe olarak, sanıkların Gezi eylemlerini “örgütleyerek” hükümeti devirmeyi amaçladıkları savunuldu.
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 10 Aralık 2019 tarihli kararında; Kavala’nın tutukluluğunun hukuki değil, siyasi nedenlerle olduğu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği, derhâl serbest bırakılması gerektiği yönünde karar verdi. Türkiye bu kararı uygulamadığı için 2022’de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye aleyhine ihlal prosedürü başlattı.
• Gezi Davası sanıklarından avukat Can Atalay, 2023 seçimlerinde TİP Hatay milletvekili seçildi. Anayasa Mahkemesi, Atalay’ın seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bu kararı tanımayarak Atalay’ın milletvekilliğini düşürdü. Bu kriz, yargı organları arasında da açık bir çatışmaya ve hukuki meşruiyet tartışmalarına neden oldu.
• Yargıtay 3. Ceza Dairesi 28 Eylül 2023’te Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet, Atalay, Mater, Kahraman ve Özerden’in 18 yıl ağır hapis cezalarını onarken, Ekmekçi, Yapıcı ve Altınay’ın cezalarını bozdu ve serbest bıraktı. Öte yandan “Gezi Parkı olaylarına iştirak ettiğine” dair iddialar sebebiyle hakkında soruşturma başlatılan menajer Ayşe Barım, çıkarıldığı mahkemece “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek” suçlamasından tutuklandı.
Bu yaşananlar davanın siyasi olduğu değerlendirmelerinin haklılığını ortaya koyarken Gezi Davası, ülkedeki hukukun siyasallaşması, yargı bağımsızlığı gibi birçok temel meselede sembol haline geldi.
BirGün