Dil Seçin

Turkish

Down Icon

Ülke Seçin

Turkey

Down Icon

Kahrın da hoş, lütfun da hoş

Kahrın da hoş, lütfun da hoş

Günümüzde dertlerin kaynağını ararken, nefis, bencillik, tüketim arzusu, kendine acıma psikozu benzeri satır başlarına rastlarsınız. “Seninki de dert mi?” diye söze başlayanlarla karşılaşırsınız. O kişiler, zaman geçer, ortamlar değişir bu kez: “Ne kadar saçma şeyleri dert edinmişim,” derler. Ama, bir başka saçmalığı dert edinmenin arkasına düşmüşlerdir.

Ömer Hayyam’dan üç dörtlük aktarmanın zamanı geldi:

Dert çekme boşuna, hep gül de yaşa;

Zulüm yolunda hakkı bul da yaşa;

Sonu yokluk madem bu dünyamızın

Yok bil kendini, özgür ol da yaşa.

Bu dünya iki kapılı bir han,

Girdi mi dertlere düşer insan.

Tanınmadan yaşamak en iyisi:

Elinde olsa da hiç doğmasan.

Dert de neymiş? O mu bizi ağlatacak?

O mu sevinç bayrağımızı yırtacak?

Gelin, atalım şunu gönül yurdundan:

Yoksa içimizde fitne çıkartacak.

Emir Sultan, 15. Yüzyıl içinde ünlenenmiş, saygı görmüş, gizemcilik özelliği ile de tanınmıştı. Menakıpname" adlı eseri vardı. Yalın ve akıcı deyişleri vardı. Bakalım derdine dermanı nerede buymuş:

“Gerçek aşıklara sala denildi

Dertli olan gelsin dermanı buldum

Ah ile vah ile cevlan ederken

Canımın içinde cananı buldum

Emir Sultan ile aynı yüzyılda yaşayan Eşrefoğlu Rumi de Tanrı sevgisi uğruna dert çekmekten hoşnut olanlardandı: “Bir dem dertsiz olunsam can ısmarlayasım gelir,” diyor. Aynı yüzyılın bir başka şairi İbrahim Tennuri de, Allah’ın kahrını da lütfunu da baş tacı edenlerdendi:

“Cana cefa ya kıl vefa

Kahrın da hoş lütfun da hoş

Ya dert gönder yahut deva

Kahrın da hoş lütfun da hoş…”

Adı Pir Sultan ve Şah Hatayî ile arılan 16. Yüzyıl âşıklarından biri de Kul Himmet’ti. Ömür kervanı içinde dertlerini her dem yanında ve taze hissedenlerdi:

“Gençlik yaza benzer kocalık güze

Yüreğim başlıdır dertlerim taze

Boynun eğ de hizmet eyle üstaza

Şeytan benlik ile menzil bulmadı

Kul Himmei'in deste gülü elinde

Daima zikreder Hakk'ı dilinde

Bir güzel sevmişim Hakk'ın yolunda

Hayali gönülden zail olmadı.”

19. Yüzyıl Türkmen şairlerinden Deli Boran, dertlere iliklin bir duasında Allah’a şöyle yalvarıyor:

Kadir Allahım kadir / Kullara verme bu derdi / Ben çekerim ben bilirim / Düşmana verme bu derdi // Çeken bilir derdi çeken / Ne bilir geriden bakan / Cuş edip de bendi yıkan / Sellere verme bu derdi // Deli gönül menekşeden / Dertler gelir dört köşeden / Yeller eser her meşeden / Dallara verme bu derdi // Deli Boran yakar yıkılır / Kül olup yere dökülür / Urum'dan Şam'a çekilir / Bellere verme bu derdi…”

Âşık Muhibbî’nin asıl adı "Kaya Salih"ti. Çorum ilinin Yusufeli ilçesinin Erkinis Köyünde 1923 yılında doğmuş, genç yaşta burada ölmüştü. Şiirlerinde sevda derdinden yakınmıştı:

Dinleyin ehbablar tarif edeyim

Yetmiş iki dertten baştır bu sevda

Yandırır odlara pervane gibi

Daim sönmez bir ateştir bu sevda”

19. yüzyılın iz bırakan âşıklarından Kangallı Ruhsatî, yaşadığı zamanın değişimlerinden yakındığı şiirinde, dertlerin bile değişime uğradığını söylüyor:

Bir vakte erdi ki bizim günümüz

Yiğit belli değil mert belli değil

Herkes yarasına derman arıyor

Deva belli değil dert belli değil …”

Hasılı insanlar her zaman kendilerine dert edinecek bir konu bulurlar. Benim derdim yok diyenlere de pek inanmayıp, Aşık Veysel’e kulak veriniz:

Derdim türlü türlü yoktur ilacım

Hiçbir türlü bulamadım dermanı

Bir dost bulup dem sürmekti amacım

Gam kasavet çevreledi her yanı

Yarınki yazımda yene Veysel’den örnekler vereceğim.

İstanbul Gazetesi

İstanbul Gazetesi

Benzer Haberler

Tüm Haberler
Animated ArrowAnimated ArrowAnimated Arrow