Ülkenin kaderi iktidara değil, toplumsal muhalefetin ne yapacağına bağlı

Haber Merkezi
Devrimci Sendikal Dayanışma’nın (DSD) Antalya Kemer’de “Umudu büyütmek, geleceğe sahip çıkmak” şiarıyla düzenlediği yaz kampının ilk günkü ilk oturumunda BirGün Yazarı Bülent Forta ve SOL Parti Sözcüsü Önder İşleyen konuştu.
“Önümüzdeki sürecin siyasal ve örgütsel görevleri” başlıklı sunumunda İşleyen, AKP’yi iktidara taşıyan koşullara ve dış güçlerin desteğine değindi. Uluslararası güç merkezlerinin, sermaye çevrelerinin AKP’nin iktidara gelmesinin önünü açtığını kaydeden İşleyen, rejimin bugün de ayakta kalmak için Trump’ın politikalarına yaslanarak ayakta kalmaya çalıştığını kaydetti.
NE YAPARLARSA YAPSINLAR BU TOPLUMU TESLİM ALAMIYORLARİktidarın tüm baskı ve dayatmalarına rağmen 25 yıldır bu ülkeyi ve toplumu teslim alamadığını belirten İşleyen, “Devasa propaganda mekanizmalarına, algı çalışmalarına, medyalarına rağmen toplumu ikna edemediler. Ülkeyi Ortadoğu ateş çemberine sürükleyen iktidara karşı bu toplum itirazını hep dile getirdi. Cumhuriyet mitingleri, TEKEL direnişi, anayasa referandum süreçleri, Gezi gibi pek çok kitlesel hareketler yaşandı. Bu toplum itirazlarını bir şekilde kendisini gösterdi” dedi.
REJİM ÜLKENİN GELECEĞİNİ BELİRLEME GÜCÜNÜ YİTİRDİRejimin Türkiye’nin geleceğini belirleme gücünü kaybettiğine vurgu yapan İşleyen, “Geleceği bu toplum kendisi inşa edecek. Bunun nüvelerini her yerde görüyoruz. O yüzden karamsarlıktan çok umudun vakti. Gelecek taleplerinin tohumları bugünden ekiliyor bunu görmek mümkün” ifadeleriyle muhalefetin gücünü, dinamizmine vurgu yaptı.
YENİ BİR DEVRİMCİ MUHALEFETİ ÖRGÜTLEYECEĞİZBirleşik bir mücadele hattını örmek gerektiğini belirten İşleyen şu ifadeleri kullandı: “Yaygın ve geniş muhalefet dinamiklerini tek bir mücadele formunda birleştiremiyorsak yan yana geleceğiz. 19 Mart’ın da gösterdiği şey şu; muazzam bir dinamizm var ülkede, sokakta, alanlarda. Bu dinamizmin içinde olacağız, örgütlemeye çalışacağız. Mücadelenin her bir noktasında yeni bir devrimci muhalefeti örgütleyeceğiz. Örgütlemek zorundayız.”
İşleyen’den sonra söz alan Bülent Forta ise “19 Mart sonrası rejime karşı mücadele olanakları, ne yapmalı?” başlıklı sunum yaptı.
DURANIN DÜŞECEĞİ BİR MOMENTTEYİZ, İKTİDAR BASKIYI DURDURURSA BİTECEĞİNİN FARKINDARejimin ülkeyi çoklu bir krize sürüklediğini kaydeden Forta, sürekli baskıyı artırarak bunu irrasyonel bir boyuta taşıyan iktidar ile karşısında durmaya çalışan muhalefetin kavgasından galip çıkanın ülkenin de geleceğini belirleyeceğini kaydetti.
Forta, “Duranın düşeceği bir momentteyiz. İktidar baskıyı durdurursa biteceğinin farkında, muhalefet de direnmezse biter. İktidarı işi hiç de kolay değil kum saati rejimin aleyhine işliyor. Her baskı bi diğer krizi örtmek amacıyla yapılıyor. Ülke tarihinde olmamış bir şey yaşanıyor belki de baskı arttıkça iktidar taban kaybediyor” dedi.
HİKAYESİ BİTEN İKTİDAR TOPLUMU İKNA EDEMİYORİktidar krizi ve de krizleri çözebilme araçlarını yitirdiğini söyleyen Forta, “Hikayesi tükendi iktidarın, bu nedenle kitleleri kazanamıyor, ikna edemiyor. Ülke ilk kez bir kriz yaşamıyor ama burjuvazi egemenler bu krizleri kendi dinamikleriyle aşabiliyordu. Bu kez durum oldukça farklı. Bu kriz öncekilerden farklılaşan bir kriz” dedi.
Son 25 yıla damgasını vuran siyasal İslamcı rejimin yenilenme kapasitesini yitirdikçe çürüdüğünü vurgulayan Forta, “Eğitim, sağlık, adalet, dış politika, ekonomi çürüyor. Rejim yenilenme edinini yitirdi. Bu çürüme bütün siyasal süreçten toplumsal sürece sirayet ediyor” şeklinde konuştu.
Forta şu ifadeleri kullandı: “Devleti, ülkeyi ele geçiren iktidar büyük bir güce sahip, uluslararası konjonktür de onlardan yana, AKP emperyalist kapitalist sistemin çıkarlarını en iyi bir koruruz diyerek bu güçlerden destek alıyor. Amerika’nın Ortadoğu politikalarına eklemlenerek Trump’dan bir kez daha destek sağladılar. İçeride de en gerici bloğu oluşturarak ayakta durmaya çalışıyorlar. Ama nafile tüm bunlar” dedi.
İktidar bileşeni partilerin Kürt açılımı ve İsrail ile ilişkiler nedeniyle kendi tabanlarında da kopuşlar yaşadığını dile getiren Forta, “Kürt açılımı ile birlikte MHP’deki erime, İsrail ile ilişkiler nedeniyle AKP tabanındaki erime onlar açısından büyük bir handikap. 80’lerin iki marjinal partisi bugün Türkiyeyi yönetiyor. MSP geleneği ve MHP. Rejimin genel açmazları büyük” sözleriyle iktidar cephesindeki krize dikkat çekti.
Son olarak muhalefetin durumuna değinen Forta, şöyle dedi: “Muhalefet büyük travmalar geçirerek yenilgilerden geçerek bugüne geldi. Yapmamız gereken tek adam rejiminin gidişine sağlamak ama ondan sonra da neler yapılması gerektiğini ortaya koymak. Koşullar bize daha fazla devrimci olmayı dayatıyor. Ülkenin kaderi iktidarın ne yaptığına değil muhalefetin ne yaptığına bağlı olacaktır. Gelecek biz onu nasıl yapacaksak öyle olacaktır.”
ORTADOĞU’DAKİ SAVAŞ, KRİZ VE ÇATIŞMALAR KÜRESEL GÜÇ MÜCADELESİNDEN BAĞIMSIZ DEĞİLOturumun öğleden sonraki ayağında BirGün Yayın Koordinatörü İbrahim Varlı ve Doç. Dr. Elçin Aktoprak konuştu.
Ortadoğu’da emperyalist savaş, siyasal İslamcılar ve halkların geleceği başlıklı bir sunum yapan İbrahim Varlı, bölgede yaşananların küresel güç mücadelesinden bağımsız ele alınamayacağını kaydetti. Emperyalist güçlerin hegemonya, güç, nüfuz kapışmasının Ortadoğu ayağında tüm taşların yerinden oynatıldığını ifade eden Varlı, bölgenin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında ABD-İsrail çıkarları ekseninde dönüştürülmek istendiğini kaydetti.
BOP’UN EN KANLI AYAĞI; İRAN7 Ekim Hamas saldırılarının BOP’un üçüncü ve en kanlı aşamasının hayata geçirilmesi için bir fırsata dönüştürüldüğünü belirten Varlı, Gazze, Lübnan, Suriye’yi kana boğan İsrail’in sonunda nihai hedef olan İran’a yöneldiğini ifade etti.
Varlı, “İsrail’in 13 Haziran'da İran'ı vurmasıyla başlayan savaş Ortadoğu’da yeni bir dönemin kapılarını araladı. Saldırı zamanlaması itibariyle sürpriz olsa da beklenmedik değildi. Zira Gazze, Lübnan, Suriye’nin ardından sıranın İran’a geleceğini İsrail savaş makinesi sıklıkla dillendiriyordu.
7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısının ardından aradığı fırsatı yakalayan İsrail, bu tarihten itibaren tüm bir Ortadoğu’yu emperyalist-siyonist çıkarlar doğrultusunda dizayn etmek için harekete geçti. Esasında bir güvenlik devleti olan İsrail, İran’a karşı kapsamlı bir güvenlik siyaseti izliyor. 2018’den itibaren İran’a karşı uygulamaya başladığı askeri-güvenlik siyasetinin temeli “ahtapot doktrini”ne dayanıyor” dedi.
TÜRKİYE VE SURİYE’DEKİ SÜREÇLER BİRBİRİNE BAĞLI İLERLİYORTürkiye’de “adı konmamış” ama rejimin “terörsüz Türkiye” olarak kolalamaya çalıştığı sürecin bu iklimin ürünü olduğunu belirten
Varlı, “Ortadoğu’nun sancılı ikliminde Türkiye ve Suriye’de birbiriyle kesişen iki süreç var; Ankara-İmralı, SDG-Şam müzakereleri. Eşzamanlı yürütülen iki sürecin de ana öznesi Kürtler. AKP rejiminin “terörsüz Türkiye” olarak kodlamaya çalıştığı süreç ile Kürtlerle HTŞ arasındaki müzakereler birbirini etkileyerek, belirsizlikler içerisinde, ağır aksak ilerliyor.
Rojava’daki Kürt kaynaklar da Suriye’deki görüşmelerin Öcalan’ın yürüttüğü süreçten bağımsız ele alınmaması gerektiğinin altını çizerken, sürecin bir bütün olarak birlikte yürütüldüğünü kaydediyor. Haliyle oldukça grift meselede neler olup bittiğine dair pek çok soru işareti söz konusu” şeklinde konuştu.
Ardından söz alan Doç. Dr. Elçin Aktoprak ise sürecin ilkinin de bugünkünün de şeffaf yürütülmediğini kaydetti.
GEÇMİŞTEKİ SÜREÇ DE BUGÜNKÜ DE ŞEFFAF DEĞİLAktoprak, “Küreselleşmeyi küreselleşme yanlılarından dahi duymuyoruz, şimdi. Bugün otoriter rejimlerin çeşitliliğinden bahsediyoruz. 90’ların neoliberal rüzgarının etkisiyle demokrasinin çeşitliliğinden bahsediliyordu. 90’lar bugünlerden daha farklıydı, bu bir gerçeklikti. Bugünler daha kötü her anlamda. Küresel düzlemde bir geri gidiş söz konusu. 2000’lerden sonra ulus devletler yeniden güç kazandı. AB etkisini yitirdi” dedi.
Sermayenin dolaşımı için çatışmalar sonlanması gerekiyordu diyen Aktoprak, “İspanya, İrlanda ve Güney Afrika’daki barışa küresel ölçekte büyük bir destek vardı. Barış popüler kültürün de bir nesnesi haline gelmişti. Türkiye’de ise durum farklıydı. Çatışmanın olduğu yerlerde sermayenin akışının sağlanması için çatışmaların sonlandırılması gerekiyordu. Neo liberalizme eklemlenme süreci kapsamında sorunu kısmen çözdüler, gerçek sorunu halının altına süpürdüler. Silahlı çatışmalar ve apartheit bitti” ifadelerini kullandı.
İmralı ile sürdürülen sürece de değinen Doç. Aktoprak, “Bu süreci “büyük abiler”in -Erdoğan-Bahçeli-Öcalan- değil hepimizin barış sürecine evirmek zorundayız. Ortadoğu’daki diretmenin basıncıyla bu “çözüm” sürecine girişildi ve bu dahi meselenin sakat olduğunu gösteriyor. Vaktiyle kendilerini “parya” olarak nitelendirenler bugünün efendileri oldular. 2013-2015 sürecinde de AKP samimi değildi. Geçmişteki süreç de bugünkü süreç de şeffaf değil” dedi.
BirGün